Özellikle EFT ve havale yaparken kullanılan bir bilgi alanı olan açıklama hanesi, banka'ların soğuk ve ciddi işlemlerinde yaratıcılığınızla yumuşatabileceğiniz yegane zayıf noktadır. Arkadaşlarınıza yaptığınız transferlerde bu alana "rüşvet", "sadaka" gibi komik şeyler yazabilir, trilyonlar dönen bu ciddi sistemle dalga gecip hoş vakit geçirebilirsiniz. (ssg)

Dikkat Boyalıdır... Oturmadan bir bakın!

Bu sayfalarda okuyacaklarınızın hiçbiri doğru değildir düşüncesi doğru değildir. Ama belli bir yaşın altındakilerin kullanması zihnen sıkıntı verebilir. (böyle bir durumla karşılaşırsanız yüzünüzü derhal soğuk suyla yıkayın ve pencereleri açın). Yorumcular burada yaptıkları yorumların telif haklarini isteme lüksüne girmesinler, fena çarpılırlar. Burada yazılanlar çok komik falan değildir, eğlendirme ya da öğretme amacı güdülmemiştir; böyle bir beklenti içerisinde olanlar şuraya tıklayın gidin, merak etmeyin valla yeni pencerede açılmayacaktır...

Yok abi bunlar beni bağlamaz... Bu heriflerin olayı nedir, ben de bakayım diyorsanız o zaman sol üst sütundan bir yazı seçin, olmadı kafanıza göre takılın... Sorunuz olursa orda bir posta iconu olacak tıklayın ve işiniz görün...

Sevgiler...

30 Ağustos 2007 - Güzergah



Posted by Picasa


ÇANDIR (PAPERON) KALESİ
Ortaçağ Ermeni Kalesi olan Çandır, önemli bir coğrafi konumdadır.( Paperon/Barbaron ) Mersin’in 40 km. kuzeyinde, Çandır Köyü’ nün kuzeybatısında , oldukça yüksek yöreye hakim bir platonun tüm zirvesini kaplamaktadır. İç Anadolu’ya ulaşan iki önemli yol bu kalenin tam kuzeyinde birleşmektedir. Çandır’ ın güneyindeki yol Sinap, Gözne ve Belenkeşlik Kaleleri tarafından korunmaktadır. Köyün doğusunda Kızlar kalesine giden bir yol daha vardır. Kalede her zamanki gibi su kaynağı olarak sarnıçlar kullanılmıştır.

Burada yerleşim Ermeni göçmenlerden önce başlamıştır. Ermeni Gezgin Alişhan’a göre Çandır Bizans kalesi olan Papirion veya Papurion’dur. İmparator Zeno devrinde en parlak günlerini yaşamıştır. Zeno tahtı terk ettikten sonra orada gömülmüştür. Stilit Joshua’ya göre imparator Zeno, kaleyi arkadaşı Illius’a teslim etmiştir. Illius burada acil durumlarda kullanılacak hazineler biriktirmiştir. 479 yılında Veria’nın en küçük üvey oğlu Prens Marcinus kaleye sürgün edilmiş ve beş yıl sonra Illius geri getirilerek idam edilmiştir. Gottwald’a göre Çandır’ın Papirion olması imkansızdır. Eski tarihçiler kaleyi Kilikia, Kapadokya ve Isauria arasında olarak tanımlarlar. Oysa Papirion her zaman Kilikia bağlantılı olmamıştır.

Çevresindeki uçurumlar savunmada önemli bir doğal set oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki kule inşa edilmemiştir. Zirvenin ucundaki duvar ise heyelana karşı yapılmış olmalıdır. Kaleye çıkışı sağlayan 63 basamaklı merdiven, güneye doğru 59 basamakla devam etmektedir. Kale içinde kilise kalıntısı ve iki katlı yapı kompleksi bulunmaktadır. Büyük odalar arasında kemerli geçiş kapıları ,sağlam durumda olan diğer odalardaki süsleme unsurları ve boya izleri hala görülebilmektedir. Üst kat odalarına küçük bir merdivenle çıkılmaktadır. Kalenin güneydoğu kesiminde sivil halkın ikamet ettiği bazı yapı kalıntıları ve tahrip olmuş kilise kalıntısı vardır. Bir adet lahit (sarkopaj) bulunmuştur.

Kaybolmadan 0'dan 1500 Rakıma...

30 Ağustos 2007...

Yazıyı hazırlarken bir süre güzergahı gösteren harita ile idare edin artık...

Posted by Picasa


Bu arada geziye ait tüm resimler için tıklayın...

Posted by Picasa

Görev yeri: Büyükeceli...

28-29 Temmuz 2007...

Zamandan zaman çaldığımız bir fırsat... Günlük yaşamın monotonluğundan sıkılan bünyelerin tamiri için bulunmaz bir imkan... Öyle ki, her zaman bir araya gelemeyecek (aslında pekala gelebilir...) bir topluluğun içine girdiği farklı güzel bir etkinlik... Platon der ki: "tiesti tokalon?" yani "güzel nedir?". Onu ben de pek iyi bilmiyorum ama ne demek ve yapmak istediğini, yolunu anlıyorum ve sonuca ulaşmasa da güzeli aramak yeterli değil mi?

Bir gün önce kendiliğinden gelişen bir iç duyuru sistemiyle kararlaştırılan etkinlik, hemen ertesi günü sabah saatlerinde Mersin Mezitli Groseri önünden 2 araç içinde 8 kişinin yola çıkmasıyla başladı. Benim kullandığım araçta Halis, Turgut ve İlhan vardı. Vakuf Zebaloğlu kontrolündeki diğer araçta ise Ahmet Şahin, Sadi ve Enver bulunmaktaydı. Hedef ise hakkında az şey bildiğimiz Büyükeceli. Eğer siz çok şey bilmek istiyorsanız tıklayın...

2 saate yakın süren bir yolculuktan sonra Mersin'e yaklaşık 150 km. mesafedeki Büyükeceli'ye geldik. Haritada görmek için tıklayınız... Hafta sonu olması sebebiyle beldenin zaten kısıtlı olan konaklama imkanlarından faydalanmak mümkün olmadı. Yani her yer doluydu. Öğle saatleri olması sebebiyle etkisini artıran sıcaklığa meydan okuyarak inanılmaz sıkıcı görünen kumsalın pek rağbet edilmeyen batı istikametinde 2 ağacın altına çadırlarımızı kurduk. Terleyen bünyeleri denizde soğuttuktan sonra hızlı bir yemek hazırlığı ve ardından bazıları için batak oyunu, bazıları için siesta...



Ziyadesiyle taşlık olan sahil öyle pek terliksiz yürümeye imkan vermiyor. Deniz ise galiba öğleden sonraları koyun bu tarafında biraz dalgalı ve bulanık oluyor. Gün boyu balık tutmakla uğraşan Halis kardeşimiz bizi omega-3 açısından zavallı bırakırken, yıldızlı, sertifikalı dalgıcımız İlhan ise zıpkınlı ve zıpkınsız dalışlarında bize epey bir hayal kırıklığı yaşattı desek yalan olmaz...


Akşam yemeğini 100 metre ilerideki küçük bir lokantada yedik... Balık ve içli köfte, önce bira sonra rakı eşliğinde öldürüldü... Gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlendik denebilir. Yani ben eğlenmedim diyen yalan söyler... az çok mutlaka eğlenmiştir. Bazı arkadaşlarımız erkenden uyumayı tercih ederken, Vakuf, ben ve İlhan bir süre Die Hard IV filmini seyrettik. Laptop'un şarjının filmden önce bitmesi üzerine saat 02.00'den sonra rotayı yeniden küçük lokantaya çevirdik ve birer uykudan önce birası daha içerek takriben 03.00 sularında uykuya daldık.

Ertesi gün güneşin çadırlara doğmasıyla uyandık. Hızlı bir kahvaltı ve deniz sonrası sanki umre ziyaretini bitirmiş hacılar gibi tam gaz Mersin'e döndük... Gidişten tek farkı Cennet-Cehennem mıntıkasında sıkma-ayran için mola vermemizdi... Bu arada arabamın ısı sensörü sıcaktan kafayı yemiş bir şekilde ve "-40" derece göstererek klimayı devre dışı bırakmaktaydı.

Gelelim bu etkinlikten öğrendiklerimize:

  • Her kalabalığın içinde mutlaka bir tane şamar oğlanı bulunur...
  • Her kumsal kumsal değildir... Bazıları daha kumsaldır...
  • Radyo tiyatroları insanları hâlâ duygulandırabiliyor...
  • Voleybol'da rakip Vakuf ise karşı takım en az 6 kişiden oluşmalıdır...
  • Asla ama asla boş bira şişelerinin konma mesafesinde uyumayın...
  • Balıkçılık ve dalgıçlık zor zanaatlardır...
  • Arkadaşınız saatlerce kumsalda bir aşağı bir yukarı dolanıyorsa, bilin ki cep telefonu ile konuşuyordur...

Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen


Tüm fotoğraflar için: tıklayınız...