Özellikle EFT ve havale yaparken kullanılan bir bilgi alanı olan açıklama hanesi, banka'ların soğuk ve ciddi işlemlerinde yaratıcılığınızla yumuşatabileceğiniz yegane zayıf noktadır. Arkadaşlarınıza yaptığınız transferlerde bu alana "rüşvet", "sadaka" gibi komik şeyler yazabilir, trilyonlar dönen bu ciddi sistemle dalga gecip hoş vakit geçirebilirsiniz. (ssg)

3 Mayıs 2009 - Çakıt Vadisi - Belemedik Yürüyüşü

3 Mayıs Pazar sabahı saat 8:30 gibi 2 minibüsle toplam 25 doğa tutkunu Mersin Tevfik Sırrı Gür stadı önünden hareket ettik. Tarsus'u geçtikten sonra eski Ankara yolundan ilerleyerek ilk mola ve hazırlık noktası olan Dörtler Köyü'ne ulaştık. 30 dakika kadar mola verdiğimiz köyün kahvesini hemen işgal ettik desek yeridir. Yandaki fırından alınan sıcak pideler, yine yanındaki bakkaldan alınan peynirlerle birlikte atıştırılırken bir yandan da kahvecinin dağıttığı lezzetli çayları yudumladık. Su ve erzak kontrolünün ardından fazla oyalanmadan yola koyulduk ve yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuğun ardından 1000 metre rakımda bulunan Kuşçular Köyü'ne vardık. Burası Çakıt Vadisi'ne ulaşmak için başlayacağımız yürüyüşün başlangıç noktası ve aynı zamanda Karaisalı'nın Hacıkırı köyü ile de sınır komşusu. Araçlardan inen yürüyüş grubu sırt çantalarını yüklenerek yavaş yavaş yürüyüşüne başladı. Önümüzde bizi bekleyen yaklaşık 15 km'lik zorluk derecesi 2 (kolay) olarak nitelenen bir etap bekliyor. Normal şartlar altında bu etabın yaklaşık 4,5 saatte tamamlanmasını bekliyoruz. Daha önceden bu yürüyüşe katılanların kendilerinden emin ve rahat tavırlarla önden ilerlemeleri dikkatimi çekiyor ve hızla aralarında yerimi alıyorum.


Yaklaşık 45 dakika boyunca genelde inişten oluşan bir patikadan ilerledik. Sabah serinliği artık kendini daha ılık bir havaya bırakmışken, Çakıt Vadisine girdiğimiz noktada bizi nispeten daha serin bir hava karşıladı. Bu büyüleyici vadinin serinliği hem tabanın da akan buz gibi Çakıt suyundan hem de kayalardan oluşan dik yamaçlarının oluşturduğu gölgelerden kaynaklanıyordu. Vadiye ilk girilen noktada Yaklaşık 100-150 metre kadar aşağıdan akan Çakıt suyunun oluşturduğu etkileşim gerçekten muhteşem. Yükseklik fobisi olanların kolayca kenardan bakamayacağı kadar dik olan yamaçlar aynı zamanda çok da güzel bir faunaya ev sahipliği yapıyorlar. Doğa tutkunu yürüyüşçüler dışında pek kimsenin kullanmadığı bu güzergah boyunca yaban hayatın çeşitliliği de görenleri şaşırtacak düzeyde. Kayaların girintilerinde kırlangıç yuvaları, vadinin üzerinde uçan yırtıcı kuşlar en rahat gözlenebilenleri. Ayrıca yörede yaban keçisi ve taban domuzu populasyonu olduğunu da öğrendik.

Taşdurmaz Mevkii olarak anılan yol boyunca yürüyüşümüze devam ediyoruz. Bu güzergah 1900lü yılların başında Almanların öncülüğünde yapılan Bağdat demiryolu çalışmalarına lojistik destek verme amacıyla oluşturulmuş. Günümüzde de Alman Yolu diye biliniyor. Belemedik-Hacıkırı arasındaki demiryolu tam da bu yolun paralelinde ancak tünellerden ve köprülerden geçiyor. Bu iki istasyon arasında 12 demiryolu tüneli ve birçok köprü bulunuyor. Bazı noktalarda tünellere ışık, hava ve muhtemelen malzeme girişini de kolaylaştırmak için yan kapılar açılmış. Bunlardan birine girerek yaklaşık 200 metre kadar tünel içinde ilerleme imkanı da bulduk. Açıkçası sadece parıldayan rayları takip ederek karanlıkta yapılan bu körlemesine yürüyüşün tadı da çok başkaydı. Yine bir yan kapıdan çıkarak tekrar vadiye döndüğümüz noktada ise yemek molası vermiş doğa tutkunu bir başka yürüyüş ekibi ile karşılaştık.

Alman yolu birçok noktada heyelan tehlikesi altında. Hatta güzergahın ortalarında 4-5 noktada gerçekten şiddetli heyelan sonucu yol arazi araçlarına bile geçit veremeyecek duruma gelmiş. Yolumuzun üzerinde yükseklerdeki kayalıklardan en fazla 1-2 gün önce aşağıya düşmüş ve ölmüş bir koyun leşiyle karşılaştık. Bazıları bu leşi fotoğraflarken, bazıları için de bu iç kaldırıcı bir görüntü oluşturdu.

Yol boyunca arazinin imkan verdiği yerlerde Almanlar tarafından yapılan binalara ait harabeleri ve kalıntıları görmek mümkün. Kalıntıların tümünün niteliğini bugün için tanımlamak mümkün değil, ancak anlatılanlardan bölgenin tarihini çıkarmak mümkün.
1888 yılında II. Abdülhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Willhem tarafından imzalanan sözleşmeyle Haydarpaşa’dan Bağdat-Halep-Şam’a kadar demiryolu ağı kurulması öngörüldü. Bu projeyle, Osmanlı’nın asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması planlandı. Haydarpaşa’dan Eskişehir, Konya, Ereğli, Pozantı, Adana güzergahını izleyen Bağdat Tren Hattı’nın en önemli ve zor geçiş noktası olan Belemedik’te, 1905 yılında Almanlar tarafından 12 kilometre uzunluğunda, 22 tünel açıldı. Hacıkırı’nda da 100 metre yükselikte ve 200 metre uzunluğunda Varda Köprüsü inşa edildi. Belemedik tren istasyonunda o yıllarda binlerce Alman ve Türk görev yaptı. Bölgede Almanlar, hastane, kilise, okul, sinema, cami inşa ettiler. Bağdat Tren Hattı’nın bu zorlu aşamasını yıllar süren çalışma sonucu başarıyla tamamlayan Almanlar, Belemedik’teki yüksek bir kesimde bulunan 3 bin 700 metrekarelik alanda mezarlık oluşturarak, buraya hayatını kaybeden vatandaşlarını defnetti. Aradan geçen zamanda kuytu bir yerde olduğu için binalarının önemli bölümü tamamen harap oldu, birkaç mezar taşı dışında diğerleri ortadan kayboldu.
Alman Yolu'nun vadi tabanına 5-6 metre kadar indiği bir noktada uygun bir düzlük bularak yemek molası verdik. Sırt çantalarımızda sabahtan beri taşıdığımız yiyecekler hızla ortaya döküldü, iştahla yendi. Yarım saatlik bir molanı ardından yürüyüşe yeniden başladık. Vadinin her iki yakasında yaşanmış heyelanlara ilişkin izler çok net görülüyor. Yürüdüğümüz Alman Yolu da 4-5 noktada heyelan tarafından kesilmiş durumda. Bir noktada vadinin diğer tarafında meydana gelmiş olan büyük bir heyelanın izleri son derece etkileyici durumdaydı. Neredeyse 200-300 metrelik bir yamaç olduğu gibi aşağı kaymıştı. Yol üzerinde daha önce geçtiğimiz Adana ekibiyle gelen Ereğli Dağcılıktan Ali Beyi karşılamak için bekleyen bir araç gördük. Yol imkan vermediği için daha fazla ilerleyememişler. Tam tırmanış sırasında rastladığımız araçtan ikram edilen gofretler inanılmaz lezzetli geldi.

Arazinin yavaş yavaş alçalıp düzleşmeye başladığı noktada yemyeşil bahçeler de görülmeye başladı. Çevresi dağlarla kuşatılmış ve ortasından Çakıt Suyu'nun geçtiği Belemdik köyüne ulaşmıştık. Erguvan ağaçlarıyla bezeli bahçeleri, sularında ördeklerin yüzdüğü dereleri ve buram buram nostalji kokan tren istasyonuyla adeta cennetten bir köşe gibiydi. Araziye dağılmış halde bulunan harap taş binalar 100 yıl önce bu topraklarda kurulan şehrin heybetini ortaya koyuyordu.

Belemedik Tren istasyonu önünde yavaş yavaş toplanmaya başladık. Yaklaşık 45 dakikalık bir süre içerisinde tüm yürüyüş grubu burada toplandı. Ardından istasyon şefi fotoğraf makinalarımızı kullanarak yürüyüş grubunun toplu fotoğraflarını çekti. Bu arada saat 16.00 olmuştu. Bizi bekleyen minibüslerimize binerek Pozantı'ya doğru yol koyulduk. Asfalt yolun sol tarafı demiryolu, sağ tarafı ise Çakıt Suyu idi. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından Pozantı otoyol gişelerine ve oradan eski Ankara yoluna saparak Akçatekir yaylasına ulaştık. Burada verdiğimiz yarım saatlik çay ve ihtiyaç molası gerçekten birçoklarına ilaç gibi geldi. Lezzetli çaylarımızı yudumlarken dönüş için yeterli zamanımızın olduğu söyleyen Todak'tan Emin Bey, buralara kadar gelmişken Karboğazı Mevkiini de ziyaret edebileceğimizi söyledi. Çoğunluk bu etkinliği onaylayınca fazla oyalanmadan tekrar minibüslerimize doluştuk ve yarım saat içerisinde Karboğazı Mevkii'ne ulaştık.

Medetsiz Tepesi'ne tırmanan dağcıların hazırlık kampı kurduğu noktaya kadar düzgün bir toprak yok götürülmüş. 700 metre rakımlı ılık Belemedik'ten sonra 1900 metre rakımlı Karboğazı 7 derece sıcaklığıyla ince giyinenleri hayli üşüttü denebilir. Çevre tepelerde bulunan parça parça karları bir süre izledikten sonra dönüş yolundaki son ziyaret noktamız olan Karboğazı Kuvvayi Milliye Anıtı'na doğru yola çıktık.
Karboğazı Kuvvayi Milliye Anıtı'nın dikilmesine vesile olan Karboğazı zaferi Türk tarihinin altın sayfalarındandır. Çukurova’nın kurtuluşunun dönüm noktası kabul edilmiştir. Pozantı’dan hareket eden Fransızların nişan sahibi komutanı Menil’in komutasındaki 1000 kişilik taburun, Çukurova’daki güçlerle birleşmesini engelleyen Gülekli Kuvvacılar çok önemli bir görev yapmışlardır. 25 Mayıs 1920 gecesi Fransız Kuvvetleri’nin Pozantı – Gülek yolunu takip ederek İbrahim Paşa Tabyaları civarında, Tekir mevkiine geldikleri Gülek köylüleri tarafından duyuldu. Fransız Binbaşı Menil yanına yolları iyi bilen klavuzlar almıştı. Gülek’ten hareket eden köylüler Tekir’e geldiklerinde,Fransızların Elmalı Boğazı yolunu takip ettiklerini gördüler. Müfreze komutanı Kemal (Ekin) ve Aydınlı aşiretinden 12 kişi de köylülere katıldı. Elmalı boğazında milli kuvvetlerin sayısı 44 kişi olmuştu. 10’u gözcülük, kalan 34 kişi yamaçları aşarak boğazı tutacaklardı. Hava yağmurlu ve boğazı kaplayan bulutlar nedeniyle çok karanlıktı. Kuvayı Milliyeciler 17’şer kişi olarak boğazın iki yanında mevziye girdiler. 27 Mayıs sabahı Fransızlar’ın yaklaştıkları görüldü. Geyik avcısı da olan Gülekliler’in açtıkları ateş sonucu Fransızlar büyük şaşkınlık içinde bozguna uğradılar. Boğazı geçebilmek için ileriye Yılan Ovasına doğru koşmaya başladılar. Fakat önlerinin kapalı olduğunu görüp geri dönmek zorunda kaldılar. Akşam da olmak üzereydi. Kurtulamayacaklarını anlayan Fransızlar teslim oldular. Klavuzlardan Gülekli Kumcu Veli’nin ve Gülekli Hatice’nin, Fransızların pusuya düşürülmesindeki hizmetleri büyüktür. Fransız komutanı ve sağ kalanlar esir alınarak Jandarma Tabur Komutanı Teğmen Hasan Karaafet’in yanına, Gülek’e götürüldü. Teslim protokolü imza edildi. Fransız esirlere Gellez’de su başında etli bulgur pilavı ve ayran ikram edildi. Karboğazında 100 yaralı olmak üzere 650 er ve bir binbaşı ile 23 subay esir alınmıştır. Düşman kuvvetleri 400’den fazla ölü, 2 top, 8 makineli tüfek, bin kadar çeşitli silah, 13 kadana ve 90 katır bırakmışlardır. Yukarıda da belirtildiği gibi Karboğazı Savaşı Çukurova’nın kurtuluşunda bir dönüm noktasıdır. Ankara Antlaşması’nın temelini oluşturması yönüyle çok önemlidir.
Anıtın bulunduğu piknik alanındaki kısa mola aynı zamanda dönüş yolu öncesi son duraklamamız oldu. Yorgun grubumuz minibüslerine binerek Mersin'e doğru yola çıktığında gündüzkü neşeli sesler yerini yorgun iniltilere bırakmıştı. Yaklaşık 1,5 saat süren dönüş yolculuğu sırasında araçta çalan müziğe el çırparak katılma gayreti gösteren birkaç kişi araç Mersin'e iyice yaklaştığında bu beyhude uğraşına son vererek iniş noktasını sessizce beklemeye başladı.

Toplam 260 km. yaparak geçirilen günün ardından yolculuğu güzel anılarla bitiren katılımcılar ilerleyen etkinliklerde tekrar buluşma dilekleriyle ayrıldılar.
Tüm Resimler için ==>

0 yorum: